İnsan tek başınayken kendisidir ve hatta özü, yani çıplak hali güzeldir. Başkası ile çarpıştığında diğerinin kişiliğini ve giysisini giyer. Kendinden soyutlanır. Yalan söylemesi, ahlakçı olması, sevgi pıtırcığı olması, herkesin gösterdiği tepkiyi göstermesi, hayvan sevgisi/ insan sevgisi, düşmanlığı, ırkçılığı ve devrimciliği hani evrim hobisi fobisi, üçkağıtçılığı, taciz ve sapıklığı kendini kanıtlamasıdır. Demokrat yemini, İstanbul sözleşmesine karşı koyuşu ve hatta ne kadar bilinçli savunması hep diğeri üzerine olan savunması ve ötekinin elbisesini giymesidir. Ağzın bir tomar küfür doluyor ya tükürürsün, ya tükürmezsin ama diğerine göre yaparsın. Sokak kavgaları ; ırk ve cinsiyet, din ve mezhep, fikir kavgaları üzerinden yapılan toplu saldırı veya cinayet ya da katliamların yüklemleri yine tek başınayken değil insan ile çarpışması sonucudur. Biri bir taş atıyorsa, öbürü görev bilip o da atıyor. Tarihsel olaylardaki insan işlevi/ fiil ; Devletler arası savaşlarda itilaf ve müttefik, küçük büyük iç dış kavgalar, bireysel sandığımız itirazlar yine insan çarpışması sonucudur.
Çok daha basit örnek : Buradan arkadaşların yazdıklarını ve takipçilerini izlerken bunu görebiliyorum. Bazen yazan arkadaşlarımız çok komik ve sıradan, saçma sapan bir taş ortaya koyar. Takipçiler gaza gelir taşları sıralar. Bu iyi kötü fark etmiyor. Mesele grupça hareket edilmesidir. İnsanın ne kadar kendisi olmadığını gösteriyor. İnsan dürüst olmayan yalancı ve sahtekar bir varlıktır. En dürüst olanımız bile maksimumlarda.
Birine at, yanındakiler buna hazır. Birini savun, yanındakiler hazır. Bir film, sanat kültür anlat, hurra atlarız.
Söv, hemen sövülür.
Sev, sevilir. Çünkü insan birey değildir. Bir iradesi var fakat çoğunluk bu iradeye sahip değildir.
Tek başına olması, kalması bundan önemlidir ya. Kendine uğraması gerekir. Ahlakçı namuslu, ahlaksız ve namussuz rolünü bırakacak zamana ihtiyacı olur kendine yolculuğunda.
Nice devrimler yaparız.
Nice kavgamızı veririz. Benim bana doğru, senin sana doğru olur tabi. Müttefik olur, ittifak oluruz.
Ece Temelkuran' nın Devir kitabını okuyorum. İki küçük çocuk Ali ile Ayşe' nin ağzından anlatılıyor. İki çocuğun ilk karşılaşmasında birbirleri hakkında içsel şaşkın ve çok farklı bakışları dikkatimi çekiyor. Her hareketin bu sözel veya fiziksel olsun ama kendilerince, kendi gözlerinden yorumlamaları beni düşündürüyor. Onun gözünden başka, bunun gözünden başka yorumlanır. İkisi de kendisinin doğrularına sahip çıkar. Çarpışma ile tek irade biter. Birbirinin giysilerini giyerler.
Sol ve sağ olayları anlatılır.
Devlet kendince doğru
Sol kendince doğru ( ki yüreğim burada çarpıyor ama objektif yorumluyorum tek başıma iken)
Sağ ülkücüler kendince doğru ( batasıcalar )
Fakat burada komin giysiler ile savaşılıyor.
Sanırım insan sürü halinde gezen " hayvan" türüdür. Aaa pardon dilim sürçtü, şeyyy.... "canlı" türdür :))
Ne dersin ?
İnsan birey midir ?
Sen tek başınayken ve biriyleyken ama kendine yakın ama kendine yakın olmayan, duygusal / fikirsel kendin misin? Birer ikişer çarpıştığında kendin misin?
Evde, işte, dışarıda, sosyal medyada sen kendin misin veya topluca mı hareket edersin ? Tespih elinde volta atarsın. Kalem tutarsın, sanat yapar, kültürleme'de , müzikte, edebiyatta, felsefede, incelikte, kabalıkta, savaş ve barışta, aşkta, toprak işgalinde, çiçekler uzattığında bin bir haklı gerekçelerinde kimsin ?
İsrail / Filistin ve komşu ülkeler batı / doğu olsun ama insan hep aynıdır. Kimi ölür, kimi öldürür. Ve daha başka savaşlar, kavgalar sürüp gider.