ERDAL SAĞLAM

Uluslararası rating kuruluşları Türkiye’nin kredi puanını artırmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu Fitch yılın ikinci artırımını yaptı. Rating artırımlarına rağmen uygulanan ekonomik program hala, içeride ve dışarıda, istenen güveni sağlayabilmiş değil. Son açıklanan orta vadeli program da güvenin sağlanmasına katkı vermedi. Buna karşılık son yargı kararları ekonomideki güveni de zedeler noktaya geldi.

Fitch Türkiye’nin kredi notunu geçtiğimiz hafta sonunda bir kademe artırarak BB-’ye yükseltti, görünümü ise pozitiften durağana çekti. Azalan dolarizasyon ve döviz talebinin rezervleri güçlendirdiği belirtilen Fitch raporunda, TL’deki reel değerlenmenin dezenflasyonda önemli rol oynadığı belirtildi. Enflasyonun yıl sonunda yüzde 43 olacağını öngören Fitch, 2025 yılı sonunda enflasyonun yüzde 21’e düşeceğini, büyümenin ise bu yıl yüzde 3.5, gelecek yıl ise yüzde 2.8 olacağını tahmin etti. Cari açıktaki düşüşün ters dolarizasyona katkı vereceğini belirten Fitch, Merkez Bankası’ndan ilk faiz indirimini 2025’in başında bekliyor. Fitch, erken faiz indirimi veya ortodoks politikalardan geri dönüşün, enflasyonist baskıları artıracağı ve not indirimine neden olabileceği konusunda uyarıda bulundu.

Fitch’in TL’nin değerlenmesi ve buna bağlı dolarizasyonun azalıp rezerv birikimini sağlaması vurgusu, zaten bilinen kazanımlar. Buna karşılık Fitch’in OVP ile uyumlu sayılacak biçimde enflasyon ve büyüme tahminlerinde bulunması ise iktisatçılar tarafından şüpheyle karşılandı. Bunun yanında faiz indirimlerinin yeni yılda başlaması gerektiği ve erken faiz indiriminin enflasyonist baskı yaratacağı saptamaları da iktisatçılar tarafından şüpheyle karşılanan başka bir değerlendirme oldu.

Geçen hafta açıklanan OVP, gerçekçi olmayan, hedefleri birbiriyle çelişen bir metin olarak değerlendirildi. Büyüme ve işsizlik rakamları ile hedeflenen enflasyon düşüşü arasında çelişki bulunduğu herkes tarafından dile getirildi. Özetle büyüme hedeflerinin Cumhurbaşkanı’nın talebiyle, siyasi olarak belirlenen hedef olduğu, buna karşılık Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflerinin de OVP’de yer aldığı açık. İşte bu nedenle enflasyonun belirlenen ölçüde düşmesi halinde, büyüme oranlarının OVP’de yazan oranların çok altında gerçekleşeceği, işsizliğin ise artacağı ifade ediliyor.

Bunun yanısıra daha önceki OVP’lerde olduğu gibi, “hedefler manzumesi” biçiminde bir metin hazırlandığı, bu hedeflere ulaşılması için gereken tedbirlerin OVP’de yer almaması da eleştirildi. Örneğin 2025 yılında enflasyon hedefinin gerçekleşmesi için önemli göstergelerden biri olan bütçe açığının milli gelire oranının nasıl yüzde 3’e düşürüleceği belirsizliğini koruyor. Tüm bu çelişkiler nedeniyle piyasalar tarafından OVP’in yine hayal kırıklığı yarattığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle de ekonomik programa bir türlü sağlanamayan güven oluşumuna, geçen hafta açıklanan OVP’nin katkısı olmadığını söylemek gerekiyor.

Son yargı kararları ekonomiye de tehdit

Reuters: 'Dolar 41 TL'yi Aşacak! Reuters: 'Dolar 41 TL'yi Aşacak!

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, rating artırımı sonrası yine “program işliyor” açıklaması yaparken, üç rating kuruluşundan aynı yıl içerisinde not artırımı alan tek ülkenin Türkiye olduğunu vurguladı. Ancak dediğimiz gibi; not artırımlarına rağmen, enflasyonla mücadele programının devam edip, sonuç alınacağı konusunda hala bir güven sağlanabilmiş değil.

Güvenin oluşmasını engelleyen; bu rakamsal çelişkiler yanında, programın tüm yükünün dar ve sabit gelirliye yüklenmesi. Hükümetin bu mücadele için gereken ek gelirleri yine varlıklı kesimlerden almaya yanaşmaması da özellikle programın halk tarafından benimsenmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Son dönemde, kamuoyunda adalet duygusunu iyice zedeleyen, yargı kararlarının ardı ardına gelmesi de ekonominin önündeki büyük bir engel oluşturmaya başladı. Bakan Şimşek’in, İçişleri Bakanı ile birlikte geçen yıl büyük çaba sarfettiği kayıt dışı ekonomiyle mücadele sonucunda, Türkiye gri listeden çıkmıştı. Bunun ardından gelen bu yargı kararları, kayıt dışı ile mücadelede yeniden engel haline gelmiş durumda.

Son olarak yasal olmayan bahis paralarının aklanmasıyla ilişkili görülen Dilan Polat ve eşiyle ilgili mahkemeden tahliye kararı çıkması, tüm kamuoyunun, haklı olarak büyük tepkisine neden oldu. Bu ve benzer kararların “adaletin varlıklı kesimler tarafından satın alınabileceği bir değer” algısı yarattığı açık. Sadece bu davada değil sayısız davada vicdanen suçlu görülmelerine rağmen ceza almayan kişi ve şirketlerin sayısının giderek artması, büyük bir sorun haline gelmiş durumda.

Hem enflasyonun yükseldiği, hem de enflasyonla mücadele edilen dönemlerde, bu mücadelenin tüm yükünün geniş toplumsal kesimlere yüklendiği gerçeği, yargıdaki bu kararlara duyulan tepkiyi, doğal olarak büyütüyor. Bu durumun iktidarın politikaları sonucu ortaya çıkan bir durum olduğu yönündeki kanı giderek güçleniyor ve bunun yaratacağı toplumsal huzursuzluklardan kaygı duyuluyor.

Özetle; geniş toplumsal kesimlerin giderek yoksullaştığı, yıllardır devam eden süreç hala devam ediyor. Buna karşılık toplumda bu zor durumdan çıkış konusunda bir umut görülemiyor. Aksine adaletin iyice bozulacağı, yoksul kesimler üzerindeki yükün ağırlaşarak devam edeceği algısı giderek büyüyor. Bu durum uygulanan ekonomik programın devamı konusunda da artık önemli bir tehdit oluşturuyor.

Dar ve sabit gelirlinin en büyük düşmanı olan enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşması gerektiği açık. Aksi takdirde yaşanan sıkıntılar da boşa gitmiş, tekrar başa dönülmüş olacak. İşte böylesine gergin bir toplumsal iklim önümüzdeki dönemin gündemini belirleyecek gibi gözüküyor. Önümüzdeki dönemde de, ekonomik konular bu siyasi ve hukuki koşullar ışığında değerlendirilmeye devam edecek.

 

 

Kaynak: anka